5. haftanın kelimeleri
ezber, depolamak, ekose
Üç kelimeli çağrışımlarla haftalık öyküler
Hemen şimdi oturduğum yerden doğrulup, eylemceli bir iş yapıyorum. Kendi kendime sayılarını çoğalttığım bir başka ispat yükü daha; eğlencenin gidiş yolu eylemceli işler kumpanyası. Hiç bir şey yoktan varolamaz, dışında kalınamayan şey taklit edilemez, ya da ben ne kadar çok ben isem, çokobenler ve jakobenler tepeden inmeci bir yalnızlıkla beni bu eve kilitlerler. Eksik olan geçişsiz bir cümlenin beynime kazınması ise, bu cümle de dergi arasında kalmış şu aforizmadır muhtemelen:
Başım ağrımadı. Hiçbir yerim ağrımadı. Günlerdir bu yolda, beni neyin motive ettiğini bilmeden yürüyorum. Ağaçlar, ağaçlar.. Hepsinin huyunu, suyunu biliyor gibi davranıyorum. Aslında ödüm patlıyor onlardan. Çok büyükler ve büyüklüklerini egolayacak bir tavırları yok. Egolar açıkları aralıyor ve içeri sızabiliyorum. İnsanların zayıflıkları işte..
Üstünde yürüdüğümü düşünüyorum. Geniş tabanlı terliklerle mankenlik alıştırmaları yaparken, birden Beylerbeyinden bir süvari atının terkisine attığı yamaç paraşütüyle önümden hızla dıgıdıklıyor. Su üzerinde çıkartıyor bu sesleri, benimkiler daha çok cılcılcıl şeklinde çıkıyor. Hayır, atım yok. Kendi ayak seslerim bunlar. Her adım atışımda çişim geliyor, çişini denizde rahatça bırakabiliyor insan, sıvı sıvının halinden anlar.
Posteri duvara yapıştırdığında, çabucak nefret etti posterdeki şarkıcıdan. Bu kadar çabuk alışıp, hemencecik bıktığına kendi de şaşırdı. Hemen mekanı terkederse yoğunlaşmış nefret duygularını kovuşturabileceğini düşündü. Mutfağa gitti, kendine bir kahve yaptı. Radyoyu açtı. Adını bilmediği ancak sözlerinden fransızca olduğunu anlayabildiği bir şarkı çalıyordu. Şarkıyı sevmiş olacak ki, bu kez şarkının sahibinin posterini yapıştırdığını ve akabinde ani bir nefretle bu şarkıcıdan da soğuyacağını düşündü. düşünceleri iç içe geçti birden, yoğun halkalar halinde odanın köşelerine doğru salınımlandılar.