Üç kelime bir işlem

Üç kelimeli çağrışımlarla haftalık öyküler

Saturday, November 18, 2006

Seans

Başım ağrımadı. Hiçbir yerim ağrımadı. Günlerdir bu yolda, beni neyin motive ettiğini bilmeden yürüyorum. Ağaçlar, ağaçlar.. Hepsinin huyunu, suyunu biliyor gibi davranıyorum. Aslında ödüm patlıyor onlardan. Çok büyükler ve büyüklüklerini egolayacak bir tavırları yok. Egolar açıkları aralıyor ve içeri sızabiliyorum. İnsanların zayıflıkları işte..

O küçük çocuğu arıyorum sanırım. Kaan Arslanoğlu romanındaki sırp kızı. Beni sürüklüyor ve fark etmemi istiyor gibi. Küçük kızdan yaşam dersleri, edebi bir havada hem de, takibin merakındaki sessiz okuyucu.. Ağaçlar sık sık barikat oluyorlar önümde. Bedenimin tahammül sınırında üstün bir performans.. Yalnızca ağaçların şahitlik ettiği.

Her filmden sonra baş aktörden devraldığım bir şey bu. Başağrısı evet, pek belli etmedim. Çok kısa süredir beraberiz. Beni meczup görmeyin. Dertleşmenin zirve yaptığı yerde, esas olanın yolculuktaki içe dalış olduğunu sizlerin de gözüne sokmak istiyorum. Bu yüzden bu yazıyı yazdım. Sizde bir kargo şirketi aracalığıyla okuyorsunuz bunu muhtemelen, neyse..

Sık aralık ağaçların şifresi. Can yoldaşlığı sağlıyor. Omuz omuza vermiş insanlar gibi. Ağaçlardan başka size anlatacak mevzum yok, çünkü günlerdir bunların arasından yürüyorum. Ağaçlı, bir başına, baş ağrısız ve küçük çocuk varmışcasına. Sahi var mı böyle bir karakter, film ya da roman karakteri. Tek parça beyaz bir elbise giymiş, uzun sarı saçlı ve fısıldayan.. Ne komik ama.

Susadım. Ağaçlara sordum. Çok kaynaşmışız, artık cevap bile veriyorlar. Kuyudan çek dediler. Hangi kuyu dedim. Yürümeye devam et karşılığını aldım. Sus ve yürümeye devam et. Küçük kız da yok zaten, labirentteki fare oyunu sanki. Ne yaptığımı, nereye gittiğimi ve ne amaca hizmet ettiğimi bilemden yürüyorum. Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktığınız doğru sanırım.

Bir bakıma ağaçlar seyrekleşti. Kuyu bulmaktan da vazgeçtim. Yoruldum artık, ilk zamanların bir başınalığı yerini ağaçlarla arkadaşlığa bıraktı. Bir Brezilya kadar yürüdüm sanırım. Bunun ne demek olduğunu bilmiyorum. Anlamla ilgili tüm dertlerimi ormanın başladığı yerin gerisinde bıraktım. Şimdi değerler yeşil ve çiğ karmalı. üstün insan için alman olmayan bir kertme ile gömleğime übermensch rozetini taktım.

Sırp kızı 43 km'lik bir arayışın sonunda tüm dallardan bana el sallıyor ve elbetteki farkındayım; psikaytristin bana ayırdığı 1 saatlik süre bitti.

1 Comments:

At 7:10 AM, Anonymous Anonymous said...

rüya gibi, bilinçaltı aktarımı, bilinçdışının bağımsız kareleri gibi geldi bana. birkaç satırda anlatılandan koptuğumu itiraf ediyorum ama çoğu yerde ağaçların arasında yürümeye devam ettim ben de.

bir de 3. okumamda fark ettim, 3 kelimeden biri "geçişsiz"i kullanmamış mı yazarımız yoksa ben mi bulamıyorum, hımmmm :)

 

Post a Comment

<< Home